Asya’nın orta doğusunda kıyıya yakın bölümünde yer alan bu şehirler, Çin’in önemli şehirlerinden birkaçı. İklim olarak Kıbrıs’a yakın özellikte. Pekin yurtiçi havaalanından Nanjing’e 1 saatte vardık. Yurtiçi havalimanı lüx fakat otogar mantığında isteyen istediği gibi girip çıkabiliyor. Kontrol yok (burada olur olmaz patlamalar olmadığı için güvenlik sorunu da yok), En son bineceğiniz kapıdan check in yaptırıp uçağa gidiyorsunuz. Otobüs gibi son dakikaya kadar hatta uçak dolu değilse bekleyerek yolcu toplayabiliyorlar. Fakat havalimanları çok temiz ve teknolojik.
Nanjing Çin’in tarihteki başkentlerinden biri (diğerleri Pekin ve Xian) nem miktarı hayli yüksek. Pek popüler olmasa da bizim Anadolu şehirlerine göre çok üstün. Halkı başkente göre haliyle düşük seviyede. Nanjing de olan otoyollar bizim İstanbul’da bile yok. Yine halk heryerde olduğu gibi burada da çok çalışkan. Nanjing de 1 gün geçirdikten sonra otobüsle Suzhou’ya hareket ettik. Yol boyunca aralıksız fabrikalar var. Ama tertemiz görünüyor, yer yer tarım ve köyler var. En kötü köyü bizim en iyi köyümüzden güzel. Tarım şekli Anadolu’yu çok andırıyor. Suzhou’ya varmadan bir yolla Asya’daki büyük Buda heykellerinden biri olan ünlü bir tapınağa girdik. Tapınağın etrafı yine fabrikalarla dolu. Dev bir heykel. İbadete gelen insanlarla dolu. Her sabah saat 11.30 da orta havuzda yer alan büyük lotus çiçeğinin gösterisi var. İlahi müziği eşliğinde sular saat 11.30 derdemez fışkırmaya başlıyor. Ortadaki büyük Lotus çiçeğinin yaprakları yavaşça açılıp içinden Buda’nın çocukluğunu sembolize eden heykel çıkıyor. Etrafındaki 7 ejderha heykeli mitolojideki gibi küçük Buda’ya ağızlarından su fışkırtarak onu yıkıyor. Mitolojiye göre doğumdan sonra böyle temizlenmiş Buda. Binlerce insan bu akan sulardan şişelerine doldurup içmeye çalışıyor.Buda’nın mutluluk heykeline ellerini sürüyorlar, para atıyorlar. Yani sadece kutsal eşyalara dokunma içgüdüsü İslamiyette yok. Fakat çok görkemli bir tören yine teknolojiyi en iyi şekilde kullanarak muhteşem hale getirmişler. Biz de şifalı sularla ıslandıktan sonra Suzhou’ya hareket ettik. Suzhou Çin porseleninin doğduğu şehir. Toprağının özelliğinden dolayı dünyanın en ünlü porselen ve seramik kap kacağı buradan çıkma. Hala da yapılıyor. Yol boyunca turistler için satış mağazaları kurmuşlar tanıtıyorlar. Gerçekten de dokunduğunuzda seramik deyip geçtiğimiz şeyin çok farklı özelliklerde kullanıldığını görebiliyorsunuz. Sesleri ve çaya verdiği tadlara göre bile değişiyor. Çinlilerin bir atasözü var; Gökyüzünde cennet varsa yeryüzünde de Suzhou ve Hangzhou var . diyorlar. Suzhou şehir merkezi bizim Konya tarzında. Çin’in heryerinde olduğu gibi burada da dev site ve bloklar yapılmış yapılıyor. Fakat tarihi şehir bölümünde yani eski tarafı Babil’in asma bahçeleri gibi.(görmedim ama tarihteki bilgilere dayanarak söylüyorum) Tek katlı, avlulu, bahçeli Çin evleri, etrafı Venedik gibi su kanallarıyla çevrili. Geçmişte cennet gibiymiş gerçekten. Bazı zengin ailelerin evinde yaz ve kış bahçeleri bile varmış. Bu bahçeler bir park kadar tabi. Halkı çok sıcak kanlı. Yeni yeni turizm giriyor. Dolayısıyla işletmelerin eksikleri çok ama güleryüzle kapatıyorlar. Akşam Çin’in Venedik’i denilen kısmında tekne gezisi yaptık. Gerçekten muhteşem. Venedik’in etrafının Çin stili yapılarla ve teknelerle dolu olduğunu düşünün. Işıklandırma ile çok farklı gözükmüş. Şimdi o eski evlerin bazıları lüx restoran, çay evi olmuş. Buralarda da çalışan kadınlar çok fazla her işte görebilirsiniz.
Suzhou’nun Venedik bölümü ve eski evler bölümü dışında pek güzel gelmedi bana. Fakat Hangzhou’ya girdiğimiz zaman Antalya’ya gelmiş gibi hissettim. Her yer yemyeşil. Çok gelişmiş bir şehir Antalya vasat kalıyor yanında. Yaşanılabilir bir şehir. İnsanlar daha modern. Pazar günü aileler brunch lara gidiyor. Batı tarzı yaşıyorlar daha çok. Şöyle bir şehri gezdikten sonra zaten akşam oluyordu ve bizi turistler için yapılmış mini bir şehre soktular. Mini diyorum ama küçük bir kasaba. Keşke aynısını biz de yapabilsek diye düşündük hep. Tarihi görünümde sokaklar ve evler var. Onlarca restoran. Çay evleri, satıcılar, hediyelik eşya, oyun alanları, konser alanları, el sanatları… ama hep eski Çin havasında. Tarihte yolculuk gibi. Biz bu alanda kapalı sinema salonu gibi bir yere gittik. Kapalı dediğim sadece çatısı çünkü çok sıcak ve havalandırma sorunu olduğu için yanları açık. Normal bir sinema salonunun 1000 katı büyüklüğünde içinde binlerce insan var. İzdihamdan 15 dk. da yerimize oturduk. Gösteri ise Hangzhou’nun Çin’deki geçmişiyle ilgili. Fakat her sanat dalında mükemmel olmaya çalışan ve olan Çinlilerin bu gösterisi bence dünya çapında muhteşem bir görsellik içeren gösteriydi. Kostümler, müzik, teknik, sahnenin büyüklüğü inanılmazdı. Herkes ağzı açık bitene kadar bir solukta izledik. Bir sonraki sahnede acaba şimdi ne olacak diye bekledik hep. Sahne ve seyircilerin oturduğu bölüm hareketli. Konuya göre açılıp kapanıyor, gidip geliyor. Duvarlar da öyle. Örneğin sahnede oyuncu çiçek mi kokladı o açık salonda çiçek kokusu yayılıyor dev spreylerle. Sahnede gerçekten şelale var yağmur mu var seyircilerin üzerine de yağmur yağıyor ama ıslanmadık fıskiye şeklinde. Gerçek hayvanlar sahneye çıkıyor. Teknik süper. Ertesi sabah yine Hangzhou’daki büyük bir göl olan West Lake ye gittik. Etrafı dev bir milli park gibi. Görenler gölde tekneden şehir manzarasının Manhattan’ın aynısı olduğunu söylüyorlar. Gerçekten de eğer Çin’in doğu ve güneyindeki şehirlerin bu gelişmişlikte olduğunu düşünürsek, geleceğin süper devi olduğuna kesin gözüyle bakıyorsunuz.
Parktan sonra Shanghai’a doğru yola çıktık yol boyunca Meşhur Çin İpeğinin, incisinin ve çayının yapıldığı bölgelere girdik. Hangzhou Çin ipeğinin merkezi. Dev ipek pazarında ipek kozasının nasıl oluştuğunu özelliklerini dinledik, sonra isteyen alışveriş yaptı. İpeğin çok çeşidinin olduğunu orda gördüm. Yatak, yorgan, elbise her şeyin ipekten yapılmışı var. Dünyanın en sağlıklı ıslanmayan, yanmayan, teri dengeleyen kumaşı olduğunu öğrendik. (tabi gerçek ipekse). Yine aynı şekilde inci pazarında kültüre incilerin ve orjinallerinin farkı nedir. Kültüre inci nasıl üretilir öğrendik. Yol boyuncada pirinç tarlaları gibi inci tarlaları olduğunu o zaman fark ettik. Bir inci ortalama bitki gibi kabuğun içine konup 3- 5 yılda suyun altında oluşuyormuş. Manuel inci yani. Aynı şekilde meşhur Çin çayının ana merkezlerinden Hangzhou. Dağların bazı etekleri Karadeniz gibi. Çay mağazasındaki adam ne hastalıklara iyi geldiğini, nasıl içilmesi gerektiğini anlattı. Ayrıca Hangzhou çayının buharını göze tutunca bazı göz hastalıklarına da iyi geliyormuş.Gün boyu içilen yeşil çay vücudun yağ tutmasını önlüyormuş. Ama orijinal olacak.
Hangzhou Shanghai arası 3 saat otobüsle. Shanghai yönüne geçince o klasik Çin mimarisi yok oldu.Sen Petersburg’daki evler gibi evler ortaya çıktı. Köyler de bile yepyeni yapılmış tertemiz. Yol boyunca bir kere bile sefil bir görüntü görmedim. Şehirlerarası zaten hep paralı otoban. Ayrıca bizdeki gibi emniyet şeridi dolu değil bomboş. Shanghai a yaklaştıkça arabaların markaları da değişiyor. Jipler, BMW’ler, Audiler,Ferrariler….Bana hiç Çin’deymişim gibi gelmedi. İnsanlar daha bakımlı ve temiz. Şehre girişimiz pazara denk geldiği için trafik kalabalık. Shanghai Pekin’in iki katı büyüklüğünde. İstanbul gibi, Çin’in en önemli şehri. Ekonominin, dünya ticaretinin döndüğü yer. Çok yabancı firma var. Fakat İstanbul gibi pis, bakımsız, düzensiz asla değil. O nüfusa rağmen şehir tıkır tıkır işliyor. Tertemiz, manzaralar muhteşem. Şehrin İstiklal gibi olan önemli bir çarşısı (Nanjing Road) akşam 11 gibi yavaş yavaş kapanıyor 24 saat yaşamıyor şehir. Şehrin binaları oyuncak maket gibi. Hep resimlerde gözüken yuvarlak uzay üssü gibi olan bina Shanghai TV sinin. Çin’de TV kanallarının binaları hep çok görkemli ve turistik amaçlı. Burası da 480m. 350. m de şehri izlemeye çıktık biz de. Gece manzarası muhteşem. Ne Asya ne Avrupa ne Amerika başka bir dünya gibi. Yeni yy ın şehirleri böyle sanırım. Dev gökdelenlerin arasında eski Shanghai mahalle parçalarından kalmış. Fakat oralar bile temiz. Eğer Çin hükümeti en kötü şehrimiz Shanghai olacak dediyse ki demiş.( Tabi Tibet ve Uygur bölgesi hariç) Dünyayı düşünemiyorum o zaman. Özellikle biz çok zavallı bir ülke olarak kaldık demektir.
Shanghai zor bir şehir değil. Şehri hemen öğrenebiliyorsun çünkü ortadan geçen büyük nehir her şeyi kolaylaştırıyor. Nehrin genişliği İstanbul boğazı’nın dar yeri kadar. Karşıdan karşıya geçmek için fazla dolanmak istemezseniz suyun altında tunel yapmışlar. Teleferik dolabı gibi kapsullerle 5 dk. da trafiğe takılmadan karşıya geçebiliyorsunuz. Geçerkende tunelde lazer şovu izleyebilirsiniz. Yine en alakasız yerde Çinlilerin teknolojiyi kullandıklarına bir örnek daha.
Bir bilgi: Çin’de evlenmek isteyen erkekler ev sahibi olmadan evlenemiyorlar. O yüzden ne zaman evleneceksin denmiyor, ne zaman ev leneceksin diye soruyorlar.
Simla Uğraş / Beijing